be MAN Magazine Aralık Ayı Kapak Yıldızı Engin Altan Düzyatan

Hayata bakış açısını günden güne yenileyip geliştirirken, uzun yıllardır yaptığı oyunculuğundan beslenen bir isim ile beraberiz Aralık sayısında; Engin Altan Düzyatan. O da bizim gibi İzmirli. Kariyerindeki başarılı hikayeleri İstanbul’a gelmesiyle başlıyor. Ve hayatının erken döneminde verdiği doğru meslek kararı ile bugünlere gelen Engin Altan ile kariyeri, karakterlere hayat verme süreci, ilk projesindeki hisleri, ismini daha da bilinirliğe taşıyan projeleri, özel hayatı ve baba olmasından sonraki değişimine kadar her şeyi detaylarıyla konuştuk. Kendi hayatını bu denli açık kartlar ile masaya yatıran oyuncuların sohbeti ve karşı tarafa geçirdiği duygu hep bir başka oluyor. Siz de bu röportajı okurken o duyguyu hissedeceksiniz.
Röportaj: Tuğçe Orçunus
Fotoğraf: Jiyan Kızılboğa
Styling: Şeyma Arslaner
Saç: Mert Pekgüzel
Makyaj: Sevinç Gençdoğan
Video: Yiğit Güven
Dijital İçerik Direktörü: Tuğçe Orçunus
Dijital İçerik Editörleri: Nayman Batımor, Kezban Belet, Hamiyet Aktaş
İzmirli’siniz, biz de İzmir’den çıkan bir yayın olarak yollarımızın kesişmesi ayrı bir heyecan. Nasıl bir yaz geçirdiniz bu sene?
Bilmiyordum İzmir’den çıkan bir yayın olduğunuzu. Benim için de ayrı bir heyecan olacak, sanki kendi aramızda sohbet ediyormuşuz gibi. Çok keyifli bir yaz geçirdim çünkü uzun bir tatil yapabilme fırsatım vardı, o yüzden de ailemle dilediğim gibi vakit geçirebildim. Açıkçası ailemle geçirebildiğim her vakti çok değerli buluyorum. Çünkü bir daha geri dönüşü olmayan zamanlar bunlar. Çocuklar büyüyorlar ve onları büyürken görebilmek, yeni şeyler keşfederken yanlarında olabilmek aile olarak bizim için çok önemli. O yüzden de birçok değişik yere gitme, farklı insanlarla tanışma, değişik toplumları görme ve hatta bilmediğimiz kültürleri tanıma fırsatımız oldu bu yaz. Ailece hep beraber keyifli bir yaz geçirdik diyebilirim.
Uzun bir geçmişe dayanıyor oyunculuk hikayeniz. Aynı zamanda Dokuz Eylül Tiyatro mezunusunuz. Hep vardı oyunculuk yapmak aklınızda o zaman, değil mi?
14 yaşında tanıştım aslında tiyatroyla. Karşıyaka Lisesi’ne geçtiğim yıl tiyatro kulübüne girdim. O zamanlar karar verdim oyuncu olmak istediğime. Oyunculuk; bir meslekten öte bir yaşam tarzı gibi, kendinizi sürekli geliştirmeniz, yeni kültürler görmeniz, yeni insanlar tanımanız, çok fazla gözlem yapmanız, yeni şeyler izleyip kendinizi açık tutmanız gerekiyor ve her şeyden önce çocuk ruhunuzu kaybetmemeniz gerekiyor. Bu benim için çok keyifliydi, çocukluğumdan itibaren o çocuk ruhumla ve oyun iç güdümle çok eğleniyorum. Hala da o iç güdümü koruyorum ve bir şekilde oyunculuğa göre yaşıyorum. Tiyatro kulübünden sonra Karşıyaka Lisesi’nde oyunculuk sınavlarına girdim, orayı dereceyle kazandım ve ondan sonrasında da okulum bittikten sonra İstanbul’a yolum düştü. 2001 senesinden beri İstanbul’da oyunculuk yapıyorum, o yüzden evet hayatımın çok erken dönemlerinde karar verdiğim bir mesleği hala yapıyorum diyebilirim.
İçerisinde yer aldığınız, buraya sıralarsak oldukça uzun sürecek bir listeniz var. Dönüp baktığınızda dönüm noktam bence bu projeydi dediğiniz bir yapım var mı?
Tek bir projeye dönüm noktası buydu demek aslında biraz haksızlık olur kariyerime çünkü belki de biraz şanslı bir kariyerim vardı diyebilirim. Çünkü ilk başladığım iş Koçum Benim’de çok büyük ustalarla çalışma şansım oldu. Genç ve Yeşilçam jenerasyonunun ikisinin bir arada olduğu ve doğal olarak ustalardan çok şey öğrendiğimiz harika bir setti başlangıcım. Serdar Akar yönetiyordu, yönetmen olarak da çok şey öğrendim. Ve ondan sonrasında aslında Kenter Tiyatrosu da benim için bir dönüm noktası olarak değerlendirebilir. İzmir’den gelen bir oyuncunun Kenter Tiyatrosu’nda başrol oynaması çok gurur verici bir durumdu o zaman benim için. Ondan sonrasında Dot bir dönüm noktası olabilir. Kürklü Merkür oyunu sonrasında Meral ablayla (Okay) tanışmam, 2008 senesinde Bir Bulut Olsam’ı çekmemde bir dönüm noktası diyebiliriz. Bunlar Türkiye’de tanınmamı ve bilinen bir oyuncu olmamı sağlayan işlerdi. Ve aslında hepsi beni şu anda olduğum oyuncuya doğru evirdiler. Tabii ki bunların en sonuncusu Ertuğrul karakteri. Dünyada müslüman nüfusun olduğu her yerde tanınıyor ve biliniyor olmamı sağladı. Doğal olarak dünya çapında bilinen bir yapım olduğu için benim de tanınırlık seviyemi bir hayli artırdı. En son olarak da Diriliş Ertuğrul’u gösterebiliriz tabii ki.
Diriliş Ertuğrul dizisi 2014-2019 yılları arasında süren ve sizin de Ertuğrul Gazi rolüyle izleyicinin fazlasıyla hayranlığını kazandığınız bir performanstı. Rollere özel olarak bir hazırlanma süreciniz oluyor mu?

Her rolün kendine göre aslında ayrı bir hazırlık süreci oluyor. Ertuğrul için hazırlık süreci tabii ki kılıç, at ve dövüş antrenmanları yaptığım yaklaşık üç aylık bir hazırlık sürecinden oluştu, ama hiçbirine uzak değildim zaten. Uzun zamandır dövüş sporlarıyla uğraşıyordum. Üniversite’den itibaren eskirim dersi aldık ve eskirime ve kılıca karşı uzak değildim. Çocukluğumdan beri diyebileceğim seviyede at biniyorum. Hiçbiri uzak olduğum şeyler değildi ama geliştirmek adına üç aylık bir hazırlık sürecinden geçmiştik o dönem. Ama tabii ki her işin kendine göre ayrı hazırlık süreci oluyor. Bazı karakterle ilgili çok daha fazla bilgi sahibi oluyorsunuz ve onu yaratmak için başka yöntemler uyguluyorsunuz ama Ertuğrul’da total bir sayfa bilgi vardı dönemle ilgili olarak, o yüzden de onu aslında ekip arkadaşlarım, ben ve yönetmenimiz hep beraber yarattık, hep beraber yoğurduk ve bir aşamaya getirdik. O işte daha büyük bir yaratım süreci olduğunu söylemek doğru.
Yıllardır sektörde olan bir isimsiniz ve birçok projede imzanızı attınız. Pandemi itibariyle ise yepyeni bir sayfa açıldı hepimizin hayatında, dijital dünya! Sizin de 2022’de Netflix’de Babamın Kemanı filminiz çıktı. Dijitale doğru evrilen projeler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben sektördeki çeşitliliğin, her zaman bizleri ileri taşıyacağını düşünenlerdenim ve pandemiyle hayatımıza giren Türkiye’deki dijital platformlar aslında bizim bir anlamda sektörel eksiklerimizi de gösterdi bize. Çünkü şu anda dijital platformları, ana akımı karşılayabilecek kadar başrol oyuncumuz, yönetmeniz, görüntü yönetmenimiz ve diğer sektörlerin hiçbirini bulamıyoruz. Gerçekten kalifiye eleman aradığımız zaman zorlanıyoruz ve bu daha fazla insan yetiştirmemiz gerektiğini ve çok daha fazla kalifiye insana ihtiyacımız olduğu gerçeğini bence bir şekilde gözler önüne seriyor. Tabii ki dijital platformlarla birlikte sürelerin kısalması, yazarları yaratıcı olarak serbest bıraktığını söyleyebiliriz. Ana akım işleri dışında sadece dijitalde olabilecek tarzda işler üretmeye başladık. Ana akımın çok da kabullenmeyeceği tarzda işler de üretmeye başladık. Bu da tabii ki çeşitliliği getirdi. Ben çok iyi işler üretildiğini izliyorum, görüyorum ve çok mutlu oluyorum açıkçası bu anlamda. Eksiklerimizi de tamamladığımızda sektör olarak çok daha güçlü bir şekilde ilerleyebiliriz. Tabii ki benim de dijitale karşı herhangi bir ön yargım yok.
Yakın geçmişte dijitalde yeni projeleriniz olacak mı?
Evet olabilir, gelen projelere bakıyorum ve okuyorum. Şu anda yeni bir ana akım işe başladığım için yaza kadar zaten yapabilecek bir şeyim yok ama yazın dijitale bir film ya da herhangi bir şey olabilir.
Geçtiğimiz günlerde Star Tv’de başlayan yeni heyecanınızdan bahsedelim biraz, Çöp Adam! Güzeller güzeli Elçin Sangu ile çıkıyorsunuz karşımıza. Nasıl bir hikaye bekliyor bizi?
Aslında gerçekten ana akımda görmeye alışık olmadığımız tarzda bir hikaye bekliyor demek çok yanlış olmaz. Çünkü hem hikaye yapısı gereğiyle hem kurgusu itibariyle ana akım ama dijital gibi iş aslında. Ben çok heyecanlıyım, uzun zaman sonra farklı bir iş yapıyor olmak bir oyuncu olarak başka bir konsantrasyonda bambaşka bir disiplinde bir işe çalışıyor olmak beni çok heyecanlandırıyor. Elçin de çalışırken çok rahat ve açık bir oyuncu, o yüzden güzel sahnelerimiz çıkıyor. Ekip arkadaşlarımın hepsi öyle. Her biri işinde çok iyiler, oyuncu arkadaşlarım da, kamera arkası ekibimiz de. Beraber iş yapmaktan dolayı çok memnunuz, umarım bu böyle devam eder.
Daha öncekilerden farklı bir Engin Altan izleyeceğiz gibi duruyor. Bir projeye dahil olma sürecinizi merak ediyoruz. Gerçekten içinize çok sinme aşamasında karar merciiniz neler oluyor?
Aslında benim şimdiye kadar kariyerimde dikkat ettiğim önemli noktalardan bir tanesi son iki işimi saymazsak ikisi de tarihi işti; Ertuğrul ve Barbaroslar. Onun dışındaki diğer kariyer işlerime bakarsanız aslında birbirleriyle çok da bağı ve yakınlığı olmayan karakterleri oynamayı tercih ettiğimi görebilirsiniz, çünkü kendimi zorlamak adına bunu yapmayı seviyorum. Bu projede de biraz daha farklı bir karakterle çıkıyor karşımıza Tamer. İlginç bir adam gerçekten, bilgisayar ve teknoloji dünyasından gelmiş olmasından kaynaklı beyni çok başka çalışan, farklı algılayan, aslında dünyaya bir oyun gözüyle bakan ve o oyun içinde kendine bir yer edinmeye çalışan ilginç bir karakter gerçekten. O yüzden de çok heyecanlıyım. Senaryoyu okurken böyle bir karakteri hiç oynamadığımı ve uzun zamandır da aradığım dişli rollerden bir tanesi olduğunu düşündüğüm için bu işin içinde olmak istedim. Şu ana kadar oynadığım rolle çok eğlendiğim için doğru karar verdiğimi düşünüyorum. Çok keyifliyim yani işin o tarafında.
Oyunculuğun yanı sıra sunuculuğunuzla da beğeni toplayan bir isimsiniz. Bu anlamda aldığınız özel dersler veya bir eğitim süreciniz var mı?
Yok aslında. Oyunculuk eğitiminin içinde zaten sunuculuğu yapabileceğiniz tarzda eğitimlerden geçiyorsunuz aslında. Özel bir sunuculuk eğitimi almama gerek kalmadı hiçbir zaman. Canlı yayın sundum da çok uzun zaman, yaklaşık 100 bölüm ve dört saat canlı yayın sürüyordu her akşam. O sürede çok piştim diyebilirim sunuculukta çünkü dört saat boyunca bir canlı yayını idare etmek oldukça güç. Bir yarışma programıydı ve soruların açılmaması gerekiyordu, dakikalarca orayı oyalayabilmek gerçekten zorlu bir süreçti ama çok da şey öğrendim o yaptığım işteki sunuculuktan. Ayrı bir eğitim almasam da tecrübelerle sunuculukta da piştim diyebilirim.
‘Oyunculuk’ uçsuz bucaksız bir deniz olsa da size gelen rollerin ortak özellikleri ne oluyor genelde?
Aslında drama ve benim yaş grubumdaki erkek rolleri olmaları dışında çok ortak noktaları yok. Bana gelen karakterlerin hepsi birbirinde bambaşka özelliklere sahip başka karakterler. Ama evet komedi rolü bir iki tane geliyor genelde. Onu da şu anda değerlendirmiyorum.
Kabul etmedikten sonra keşke dediğiniz bir yapım oldu mu hiç? İsmi saklı kalabilir sizde.
Kabul etmedikten sonra keşke dediğim hiçbir yapım olmadı ama kabul etmediğim için iyi kurtarmışım kendimi dediğim çok yapım oldu. Genelde çok sakin oluyorum o süreçlerde. Ve sonradan yapmak isteyeceğim bir şeyse reddetmiyorum. Ama eğer kabul etmiyorsam mutlaka bir nedeni vardır, o yüzden hiçbir zaman kabul etmediğim işlerin arkasından ah demedim.
Sporla oldukça ilgili görünüyorsunuz. Kite Surf, ralli, kayak, dalış. Aralarındaki en büyük tutkunuz ralli mi?
Çocukluğumdan beri sporla iç içeyim. Çok küçük yaşta yüzmeye başlamıştım ve birçok farklı spor da denedim ondan sonrasında. Ama evet adrenalin sporlarına karşı bir ilgim olduğu söylenebilir. Tutkunu olduğum çok fazla spor var aslında, kite surf ve dalışı yazın yapmaktan çok zevk alıyorum. Kışın kayak, kar motoru ya da büyüklere oyuncaklar dediğimiz utv ile doğanın içinde off-road yapmaktan çok zevk alıyorum. Uçaktan atlamayı da çok seviyorum mesela, ama genel olarak motor sporları tutkunuyum. Motosiklete biniyorum, her türlü motor sporuna çok ilgi duyuyorum. Ama tenis ve basketbol gibi daha sakin sporları da yapmaktan çok zevk alıyorum. Bir şekilde sporu hayatımın her köşesine yerleştirmek istiyorum ve çok mutlu oluyorum böyle olduğunda. Kısacası mevsimine göre değişiyor tutkunu olduğum sporlar.

Hem bir kız hem de bir erkek babasısınız. Küçüklüklerinden bu yana onlara da sporun farklı dallarını aşılıyor musunuz?
Aslında çocuklar sizi görerek büyüyorlar, sizin yaptıklarınızı, sizin hareketlerinizi örnek alıyorlar. O yüzden de iki çocuğum da yaşlarına göre çok fazla sporla uğraştılar diyebilirim. Emir, profesyonel motokrosçu üç yaşından beri. Gerçekten yürümeye başladığından beri iki tekerlekli şeyleri kullanıyor. Şimdi go kart heyecanı var mesela, onu yapmak istiyor. Ama bir yandan da jimnastik ve atletizmle de uğraşıyor, basketbol oynuyor. Kızım ise tenis, jimnastik, bale gibi daha farklı sporlarla uğraşıyor. İkisi de yüzüyorlar. Bir şekilde ailelerinden gördüklerini yapmak istiyor çocuklar. Evet Emir de Alara da benden gördükleri sporları uygulamak istiyorlar. Zaten ikisi de bebekliklerinden beri kayıyorlar çünkü orada da eşim Neslişah hem kayakta hem snowboard konusunda Türkiye şampiyonlukları olan iyi bir kayakçı. O yüzden ailelerin sporla ilgilenmeleri çocuklar için oldukça önemli bir konu, onlar da ailelerinin yaptıklarını yapmak istiyorlar.
Tarif etmesi güç olsa da babalığın nasıl bir olgunluk yarattı sizde? Oyunculuğunuza yansıyan olumlu tarafları neler oldu mesela?
Benim hayatımı değiştirdi diyebilirim baba olmak. Bana baba olmadan önce sorsaydınız dünyaya oyuncu olmak için geldim diyebilirdim ama şimdi kesinlikle baba olmak için dünyaya geldiğimi söyleyebilirim. Çünkü inanılmaz bir duygu, yani tarif etmesi gerçekten çok zor ama o iki çocuğun da yetiştirilmesinde hem annenin hem babanın o kadar büyük önemi var ki. Çocuklarım dünyaya geldikten sonra daha iyi bir insan olabilmek için çok daha büyük çaba sarf ediyorum mesela. Çünkü onların rol modeli sizsiniz. Gerçekten iyi yetişmiş çocuklarınızın olmasını istiyorsunuz. Onları dünyadaki her türlü kötülüğe karşı korumak ve her şeyi öğretebilmek istiyorsunuz. Ben çocuklarım olduktan sonra tekrar yoğun bir şekilde kitap okumaya başladım. Çocuklarıma yeni bilgileri en doğru şekilde aktarabilmek için. Kendimi çocuklarım olduktan sonra daha fazla geliştirmeye çalışıyorum. Eskinde de çalışırdım ama çocuklardan sonra bu oran iki katına çıktı. Evet ebeveyn olmak kolay bir şey değil ama bunu doğru yapabilmek için eşim de ben de çok çaba sarf ediyoruz ve bunu da çok mutlu olarak yapıyoruz. İki tane iyi yetişmiş ve iyi insan olabilmiş evlatlar yetiştirebilirsek ne mutlu bize. Babalığın bana olan katkılarını anlatmak bir hayli zor. Hem olgunlaşmamda hem farklı bakış açıları sunmamda hem de gelişmem konusunda çok olumlu katkıları oluyor. Bu da oyunculuğuma birçok açıdan yansıyor aslında.
İklim felaketleri, geleceğe dair sıfır atık projeleri ve karbon ayak izi üzerine ses getirmeye çalışan ünlü bir isimsiniz. Bu anlamda sorumluluk projeleriniz devam edecek mi? En çok hangi konuda herkesi bilinçlendirmeyi hedefliyorsunuz?
Ben bir tane belgesel çektim Afrika’daki su sıkıntısıyla ilgili ve belgeselden sonra elde ettiğimiz gelirle orada su kuyusu açtırdık. Aslında bir farkındalık yaratmaya çalıştım bu hareketimle. Şimdi ise Ocak ayında vizyona girmesini planladığımız ikinci belgeselimi çektim. Bu belgeselde de aslında modern toplumların suyu ne kadar hızla tükettiğine değindik. Aslında her şeyin birbirine bağlandığını anlatmak istedik, karbon ayak izlerimiz konusu mesela. Biz bu konuda ne yapabiliriz, dünya ne durumda. Bu belgeseli beş ayrı ülkeye giderek çektik ve üç bölümden oluşuyor. Pandeminin girmesiyle birlikte bu süreç biraz uzadı tabii. Yaklaşık üç yıldır bu projenin üzerindeyiz ama artık son aşamasına geldik ve bitirdik. Şimdi modern toplumların suyu ne kadar büyük bir hızla kirlettiğini gözler önüne sermek istiyorum ve çocuklarımıza bırakacak temiz suyumuzun maalesef olmadığı gerçeğini gözler önüne serip, bu durumla ilgili bireysel olarak ne yapabiliriz konusunda hassaslaşıyorum. Bireysel farkındalıklarımızın bu durumu değiştirip değiştiremeyeceği konusunda bir belgesel bu. Aslında benim tutkularımdan bir tanesi de belgesel diyebiliriz. Belgesel çekmeye gittiğimde fotoğraf çekiyor olabilmek benim için apayrı bir haz. Belgesel yapmayı çok seviyorum ve insanların bir şekilde farkındalıklarını yükseltebileceksem bunu yapmaya devam etmek istiyorum.
İnstagramda 5.2 M takipçiniz ile önde gelen oyunculardansınız. Bu alanda özel yaşamınızı da projelerinizi de takip etmek mümkün. Dünyanın artık gerçekten burada döndüğünü kabul edenlerden misiniz? İyi bir sosyal medya kullanıcısı olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Sosyal medyanın olmadığı ve sokakta büyüyen son jenerasyon benim. O yüzden de alışmam çok kolay oldu diyemeyeceğim sosyal medyaya. Hala yapay, sahte bulduğum birçok tarafı var ama bir yandan da aslında bu platformlar artık insanların kendi haber kaynakları, kendilerini nasıl yansıtmak istiyorlarsa yansıtabilecekleri alanları ve bu alana çok saygı duyuyorum. Ben tanınan bir insan olduğum için sosyal medyayı kullanmak durumundayım mesela ve bir şekilde ben de aslında bu mecraları kendi fikirlerimi söyleyebildiğim, dertlerimi anlatabildiğim bir yer olarak görüyorum. Çok uzun vakitler geçirdiğim söylenemez ama artık günümüzde bazı şeyleri de göz ardı edemiyorsunuz. Sosyal medya da bu gerçeklerden bir tanesi ve içinde olmaya devam ediyor olacağız hepimiz.
Oyunculukta mutlaka hayata geçirmek istediğiniz bir hedefiniz var mı?
Oyunculuk hedefleri aslında hiçbir zaman bitmiyor. Çocukluğumdan beri Hamlet oynamak istiyorum, 42 yaşıma geldim biraz yaşlandım Hamlet için galiba ama hala evet bir klasik Hamlet, bir klasik oyun oynama ihtiyacını hissediyorum içimde. Onun dışında da sinemada, televizyonda yapmak istediğim birçok şey var. Bir şekilde oynamak istediğiniz roller bitmiyor, çok sınırsız bir rol ağı var ve çok geniş bir ağ bu. Bu ağ içerisindeki birçok farklı şeyi deneyimlemek istiyorum. Çünkü deneyimlediğim her rol bana da bir şeyler katıyor, yeni şeyler öğretiyor. Bu süreçleri yaşamaktan çok keyif alıyorum. Spesifik olarak şunu yapmak istiyorum diyebileceğim bir hedefim yok ama çok fazla hedefim var.
Ve son olarak hayata bakış açınızı yansıtan bir mottonuz ile bitirmek isteriz.
Bu aralar kendi hayatım üzerine beklentisizlik konusunda çalışıyorum. İnsanlardan ya da genel olarak sistemden, çarktan ya da ne diyorsanız dünyadan çok da bir şey beklememek üzerine çalışıyorum. Beklentisizlik insanı biraz daha mutlu edebiliyor. Çünkü galiba mükemmeliyetçi bir yapım var ve bu mükemmeliyetçi yapı benim çok çabuk modumun düşmesine sebep olabiliyor. Çünkü işini doğru yapamayan ya da gerçekten hak etmeden orada olan birilerini gördüğümde üzerinde düşünürdüm. Hatta eskiden bu konuya çok daha fazla vakit harcardım, artık hiçbir şeye karşı bir beklentim yok. Sadece içinde bulunduğum anın tadını çıkarıyorum ve anı yaşıyorum. Çok yeni bir motto olduğu söylenemez ama en büyük mottolarımdan bir tanesi anın içinde olmak ve anı gerçekten yaşayabilmek. Bunun için de her geçen gün farkındalığımı daha fazla yükseltmeye çalışıyorum.