Kızılcık Şerbeti Kırmızı Çizgimiz Mi?

Gün geçmiyor ki Kızılcık Şerbeti’ni konuşmadığımız, Fatih’e sinir olmadığımız hatta Kıvılcım’ı alnından bol bol öpmek istemediğimiz bir zaman olsun. Hepimizin hayatında Cuma akşamları çoğumuz için bir rutin haline gelen ‘Kızılcık Şerbeti Ruh Halleri’, sizde de var mı?
Yeni Türkiye’nin gerçek bir panoramasını çıkaran bu dizi, aldığı eleştiriler, beş haftalık yayın durdurma cezası, her bölüm olay olan ve günlük hayatımızda sürekli maruz kaldığımız diyaloglara ışık tutmasından dolayı bizleri kendi hakkında konuşulmaya mecbur bırakıyor adeta. Biz de bu durumdan yola çıkarak nacizane fikirlerimizi yazmak için ‘dizi analizi’ni ele alalım istedik.
FARKLI KÜLTÜRLER, GERÇEK DENEYİMLER
Kızılcık Şerbeti hayatımıza gireli bir yıl oldu. Muhafazakar bir ailede doğup büyüyen Fatih, yenilikçi ve modern bir ailede yetişen Doğa… Birbirlerine olan sevgilerinin önüne hiçbir şeyin geçmeyeceğini düşünmüşlerdi ilk başlarda. Fakat unuttukları bir gerçek vardı ki evlenen sadece onlar değil aynı zamanda aileleri de birbirleri ile yepyeni, çetin ve bol tartışmalı bir hayatın kapılarını aralıyorlardı. Taban tabana zıt olan bu iki aile her defasında ‘kendilerine yanlış gelen doğruları’ hiç düşünmeden birbirinin yüzüne haykırıyor, dindar ve farklı hayatların çatışmalarını siyasi temellere oturtmadan doğal diyaloglarla bizlere sunuyor. Zaten en çok sevdiğimiz şey de bu kadar doğal olması değil mi? Bu çatışmaları iyi yönetemedikleri anlarda dahi izleyiciye geçirdikleri ‘kendi inançları doğrultusunda verdikleri savaş’ ekrana kilitleyen en önemli sahnelerden.
‘GERÇEK’ OLAN HEP YASAKLANIR MI?
Türk televizyon tarihinde Ziyagil ve Yöreoğlu ailesinden sonra herhalde en çok konuşulan aile Ünal ve Arslan ailesi olmuştur. Bu ailelerin içerisindeki farklı inançları savunan karakterle bizler de günlük yaşantımızın birçok alanında beraber vakit geçiriyoruz aslında. Muhafazakar ailenin çapkın çocuğu Fatih’i siz de metroda, otobüste, ofiste sık sık görebilirsiniz. Veya kızının üniversite mezuniyetini kutlamayı beklerken evlilik kararı alan Doğa ve annesi Kıvılcım’ı da. Geçtiğimiz sezon dizide Nursema’nın zorla evlendirilmesi ve evlendiği gece eşi tarafından öldürülmeye çalışılması da Kızılcık Şerbeti’nde bardağı taşıran son damla olmuştu. Peki beş haftalık yayın durdurma cezasının altında yatan sebep, hepimizin içine oturan o sahne miydi sizce? Yoksa toplumsal kutuplaşmayı bir tokat gibi yüzümüze vurduğu gerçekler mi? Aslında Türkiye’de ‘ayrıştırılma’ veya ‘sen ile ben’ tartışmaları olmadığında her şeyin çok sakin kaldığına hepimiz tanıklık etmek istemez miyiz?
KADINLAR HEP OMUZ OMUZA!
Kızılcık Şerbeti’nde kadınların sık sık çatışmasını izlesek de aslında dizinin temelinde bir kadın dayanışmasının olduğunu, feminizmin çok iyi düşünülmüş detaylarla diziye işlendiğini görebiliyoruz. İster seküler olsun ister muhafazakar, başlarına gelen her olayda birbirlerinin yardımına koşan ilk kişi kadınlar oluyor. Dizide Nursema’nın büyük dönüşümüne hepimiz şahit olduk ve olmaya devam ediyoruz. Sahip olduğu dini kimlikten çıkmadan, başkalarının doğrularını da kabul etmeden kendi hayatını kurmaya çalışan bir Nursema hikâyesi izlemeye başladık geçen sezon itibariyle. Ataerkil düzende dayatılan geleneklerle baş ettiği sahneleri büyük bir gurur ile izliyoruz.
Diğer gözümüze kestirdiğimiz bir karakter ise laikliğin kalesi, yürüyen devrimci Alev! Tam da karakterden beklenilen bir hareketi yaparak her zaman ezilen kadının yanında oluyor. Nursema’nın elinden tutarak belki de onun kendini keşfetmesinde büyük bir kapı açan kişi. Aslında dizideki bunun gibi birçok sahne, hepimizin televizyonlarda ve sosyal medyada şahit olduğu ‘şiddet dayatması’! Kadınların bu dayatmadan dolayı bazen seslerinin çıkabiliyor olmasının karşısında çıkamıyor olma ihtimalini de göz önünde bulundurduğumuzda bu dizinin ‘kendisini bu kadar sevdirme’ durumunda etkili olduğunu düşünenlerdenim. Çünkü Kızılcık Şerbeti, kadınların hep omuz omuza olduğunu bize açıkca sunuyor.
KAN KUSACAĞIZ BELKİ AMA YİNE DE KIZILCIK ŞERBETİ İZLEMEYE DEVAM EDECEĞİZ DİYENLERDEN MİSİNİZ?
Eğer ortada bir başarı varsa bunu alkışlayan kadar eleştiren de çok olur. Kilitli kapılar ardında yaşadığımız toplumsal gerçekler, iki saatlik bir televizyon dizisinde apaçık bir şekilde verildiğinde bu toplumda bir aitlik hissi oluşturabilir. Bu hissin oluşmasını istemeyenler de tabii ki kendi fikirlerini konuşmalılar. Hepimizin alışık olduğu doğrular, kabul görmeyen yanlışları var. Kutuplaşsak da, ataerkil düzenin dayattığı şeylere her gün maruz kalsak da, her birimiz kendimizin biriciği değil miyiz? Kızılcık Şerbeti üzerinden herkes kendi doğrularını tartıştıkça, birbirimize yakınlaşmıyor muyuz aslında? Yakınlaştıkça da tabularımızı ortadan kaldırmanın yollarını aramıyor muyuz sizce de? Bunu fark etmeden yapsak da şahane sonuçlar ortaya çıkarabiliriz zamanla. Bir dizinin de bu duruma sebep olması da müthiş bir şey değil mi?