Şubat Sayımızda Merve Dizdar'ı Ağırlıyoruz

2021’de BeStyle Magazine kapağında ağırladığımız Merve Dizdar ile yeniden bir araya geldik. Yine müthiş enerjisine tanık olarak başladık röportajımıza. Çalışma hırsının günden güne arttığı ve o zamandan bu yana başardığı tüm projeleri detaylarıyla konuştuk. Tüm bu yükselişlerle dolu hikayeyi dinlemek bize de çok iyi geldi. Çünkü Merve; her geçen gün kendisini yenilemek için var gücüyle çalışan, yorulsa da pek durmak bilmeyen, bu çalışmalarının karşılığını da dönemin en iyi projelerinde yer alarak kanıtlayan bir oyuncu. Özellikle Masumlar Apartmanı dizisinden sonra kariyer yolculuğunu öncesi ve sonrası olarak ayırıyor. Gülben rolüyle herkesin hafızasına kazınan bir oyunculuk sergileyen Merve, şimdilerde de Ömer dizisiyle karşımızda. Yine ayakları yere basan bir oyunculuk sergiliyor. Sana hayranız Merve; yükselişine, başarılarına, duruşuna ve çalışma hırsına!
RÖPORTAJTUĞÇE ORÇUNUS
FOTOĞRAFELİF DEMİRALP
STYLINGECE ŞİŞİK
SAÇMUTLUAHMET SİNAN
MAKYAJHİDAYET KORKMAZ
VİDEOÜNAL AVCI
DİJİTAL İÇERİK DİREKTÖRÜTUĞÇE ORÇUNUS
DİJİTAL İÇERİK EDİTÖRLERİNAYMAN BATIMOR,
KEZBAN BELET, HAMİYET AKTAŞ
BASIN DANIŞMANIGÜLBAHAR KARAKUŞ
2021 Eylül ayında kapak konuğumuzdun. O günden beri nasıl her şey? Epey bir zaman olmuş görüşmeyeli.
Her şey yolunda. Kendi adıma güzel bir sene geçirdim. Bol festivalli, bol ödüllü, bol film izlemeli, bol gezmeli, bol çalışmalı bir yıldı. Daha ne olsun.
O zamanlarda oyunculuğunun en çok konuşulduğu dönem olarak bahsetmişiz ama sanki o yükselişin arkasından çok daha güçlü bir süreç başladı senin için. Yer aldığın projelerin hemen hemen hepsi ayakları yere sağlam basan yapımlardı. Merve’nin oyunculuktaki bu denli yükselişini bekliyor muydun?
Aslında ben 2017’den bu zamana kadar mesleğim adına çok verimli geçirdim. 2017’den beri neredeyse yaptığım her işten ödül almışım, çok konuşulmuş, çok iyi sonuçlar gelmiş. Yani hayatımın en güzel dönemleri diyebilirim. Oyunculukta bu kadar yükselir miydim bilemiyorum ama iyi olacağımı biliyordum. Aslında daha çok hissediyordum. İçimde çok güçlü bir enerji hissediyordum. Bastırılması olanaksız. En ufak rolden, en büyük role kadar son işimmiş gibi çalıştım hep. Ne büyük mutluluktur ki karşılığını da aldım. Bundan sonra yine çalışmaya devam ama geriye dönüp baktığımda hep diyeceğim şey; çok verimli ve iyi geçirdiğim senelerim var. Üretmeye, çalışmaya devam.
Sanki Masumlar Apartmanı öncesi ve sonrası olarak kariyer yolculuğun ikiye ayrılıyor gibi. Gülben rolüyle olan sıçrayışının, bundan sonra hep zirvede kalacak izlenimini seziyoruz. Bu projenin senin için bir dönüm noktası olduğunu düşünüyor musun?
Kesinlikle, Masumlar Apartmanı öncesi ve sonrası var. 2008 mezunuyum, 2010’dan beri profesyonel olarak tiyatro yapıyorum. Afife Jale Tiyatro Ödülü’nden sonra tiyatro camiasında iyice tanınır olmuştum. Tiyatro seyircisi beni bilirdi ama ulusal kanalda çok iyi bir projede oynamak sizi herkesin tanımasına vesile oluyor. O yüzden Masumlar Apartmanı dizisi; hayatımda, her anlamda, çok özel proje olarak kalacak. Hep zirvede kalmak baskı oluşturur bende. Kim hep zirvede kalabilir ki… Derdim hep zirvede kalmak da değil zaten. Bazen işler yolunda gitmez, tutmaz. Bu seni kötü yapmaz ama ne zaman ki tembelleşirim, aman ne olacak hallederim ya derim, benim için düşüş o zaman başlar. Kendime karşı saygısızlık, seyirciye karşı saygısızlık o zaman başlar. Onu yapmayayım yeter. Yetenek çok önemli ama onu desteklemen lazım. Bir de tabii her iş benim için dönüm noktası. Dedim ya her işimde son işimmiş gibi canla başla çalışırım. Beni mutlu eden şey bu. Elimden geleni yaptığımı bilmek. Gerisi belirsizlik zaten.
Her karakter oyuncu için fazla kıymetlidir ama Gülben’den sonra sendeki değişimlerden bahseder misin biraz? Malum oldukça hastalıklı bir rolü canlandırdın. Günlük hayatına olumsuz etkileri oldu mu mesela?
Muhakkak ki… Şimdi çok zor bir sahne öncesi hayatımda hiçbir şey olmuyormuş gibi davranamam ben. Sahne bitince tabii ki kendi hayatıma geri dönüyorum, bununla yaşamıyorum elbette ama önemli sahneler öncesi de normal hayatıma devam edemem. Bu doğru olduğu için söylemiyorum. Bunun böyle olması gerekir de demiyorum. Bu durum ben de böyle işliyor. Evet, bazı zor sahnelerden önce keyifli ve neşeli olamıyorum. Kahvemi içtim sete gittim ve hadi bakalım oyun gibi, olmuyor öyle. O sahnenin ağırlığıyla gidiyorum. İlk sahne olmasa bile biliyorum ki o çekilecek. Uyandıktan sonra o sahne çekilene kadar düşünüyorum. Ya da en son çektiğimiz sahnenin ağırlıyla eve gidiyorum. Bu bir yorgunluk elbette. Ama bu demek değil ki rolden çıkamamak… Role girmek, rolden çıkamamak, ben de bunlar yok. Sadece hiç o zor sahneler çekilmiyormuş gibi hayatıma devam etmiyorum öncesinde, demek istediğim bu. Yoksa bütün gün Gülben’i üstümde taşımıyorum ama benim çalışma sistemim bu. Bunu yapmak bana iyi geliyor. Herkesin yöntemi farklı.
Dizilerin yanı sıra sinemada da yükselişin devam etti ve ediyor da. Sen Hiç Ateşböceği Gördün Mü?, Kar ve Ayı, Eltilerin Savaşı (hala bazı sahneler aklıma geldikçe gülüyorum), Tamirhane, Erşan Kuneri derken liste uzayıp gidiyor. Sinemada, özellikle bu denli güçlü filmlerde yer almanın başarılı bir kadın oyuncu için neler ifade ettiğini merak ediyoruz.
Sinema bambaşka bir his. Aslına bakarsanız hepsi başka hisler. Ve hepsini çok seviyorum. Oynadığım her alanı seviyorum ben. Böyle iyi filmlerde oynadığım için çok şanslıyım. Ama bu şansı çok çalışarak, kendim de yarattım biraz. Bu bir ortaklık meselesi benim için. Benim çok çalışmaktan başka bir şansım yok. Bu kadar çalışmasaydım bu roller, bu filmler gelmezdi. Çok iyi bir menajerle çalışamazdım. İyi oyunlarda oynayamazdım. Çalışmak dediğimde aklınıza basit bir çalışma gelmesin. Oyunculuk; çok zor meslek. Replikleri söylemekle bitmiyor. Günün sonunda sadece oynuyorsun evet, ama bi karakter anlatıyorsun. O oluyorsun, baya bir iş. Öylesine bir çalışma değil, disiplin gerektirir. Gerçi ben her meslekte disiplin gerektiğini düşünüyorum ama bizim işimiz hikaye meselesi olduğu için biraz daha garip bir meslek. Bedenin, beynin, ruhun, bütün uzuvların hepsi oynamak için hazır olmalı. Tüm bunlar için çok çalışınca güzel bi kapı açılıyor ne mutlu ki. Hepsi için şükrediyorum. Başıma gelen iyi kötü, kolay zor her şey için. Benim için dünyanın en güzel mesleğini icra ediyorum.

Özellikle Erşan Kuneri’nin set ortamından bahseder misin? Fazlasıyla eğlenceli, full kahkaha ve enerji dolu geçmiş olmalı.
Her yerde söylüyorum, inanılmaz bir yaz geçirdim, tatil gibiydi. O kadar güzel bir ekiple çalıştık ki, o yüzden iş diyemiyorum. Bir ay kadar gece sabaha kadar çalıştık. Bir kişinin mi yüzü asık olmaz. Erşan, birbirini çok seven bir ekip. Herkes çok mutluydu, yanyana olmaktan ve oynamaktan. Kahkahaları saymıyorum bile. Erşan Kuneri, 3 ay sürdüyse 3 ay her gün güldüm. Herkes çok komik ve eğlenceliydi. Resmen harika bir yaz tatili yaşadım. Bu yazın gelmesini de iple çekiyorum.
Peki sinemayla alakalı var mı yakın gelecekte yeni planların?
Şu an için yok.
Pandemi dolayısıyla ara vermek zorunda kaldığınız Alice Müzikali yeniden başladı. Bilet bulmak bir hayli zor olsa da bir gün izleyebileceğiz, inanıyorum 🙂 Tepkiler çok iyi müzikal hakkında, bu kadarını bekliyor muydunuz?
Canım Alice. Benim için çoook özel oyunlardan biri. Alice kulisi öylesine bir kulis değil çünkü. Oyun ve ekip arkadaşlarımı çok seviyorum. Tiyatroda kötü kulis çekilir olmaz, emin olun. Birbirini sevmeyen, bunu hissettiren bir tiyatro kulisinde olmayayım daha iyi. Hiç başıma gelmedi, gelmesin ve kimse de böyle şeyler yaşamasın isterim. Çünkü tiyatro kulisi, oyun arkadaşlarının her anına şahit olduğun yerdir. Birbirine destek olduğun, hatasıyla, doğrusuyla, yanlışıyla sahnede yan yana durduğun yerdir. Kulis ve sahne güvenli alandır. Alice işte öyle bir ekip. Ve seyirci ne güzeldir ki Alice’i çok sevdi. Evet, ben bu kadarını bekliyordum. Çok büyük bir prodüksiyon, uzun zamandır izlemediğimiz bir görsel şölen. Seyirci çok sevdi, biletlerimiz çok önceden tükendi. Böyle yapımların daha da çoğalmasını diliyorum. Çok daha fazla seyirciye ulaşmasını istiyorum.
Turneye çıkacak mısınız peki? Farklı şehirlerde hatta yurt dışında bile bu müzikale ilgi büyük.
Alice turneye çıkamıyor. Çok büyük bir teknik zorluğu var çünkü arka tarafta. O başka bir sahnede olamıyor. Ama biz Alice’i Disneyplus’a çektik 10 Şubat’ta yayınlanacak… Canlı izleyemeyen seyircilerimiz de izleyebilecek. Biz de Mayıs sonuna kadar Zorlu Psm sahnesinde oynamaya devam edeceğiz.
Ödüllere de doymayan bir oyuncusun, koca bir bravo! Altın Kelebek, Antalya Altın Portakal Film Festivali, GQ Türkiye Men of the Year ödüllerinde En İyi Kadın Oyuncu & Yılın Kadını seçildin. Bu ödüller motivasyonunu daha da yükseltiyor mu? Nasıl bir his tam olarak?
Çok mutlu oluyorsunuz tabii ki, motivasyonunuz artıyor. Daha çok üretme isteği, daha çok çalışma isteği uyandırıyor içinizde. Takdir görmek, kutlamaları almak baya güzel ve keyifli bir his elbet. Ama ödül sadece bir heykel günün sonunda. Orada birlikte olmak, ter döktüğün, deli gibi emek harcadığın bir işte, beraber çalıştığın ekip arkadaşlarınla yan yana olmak… Ödül törenlerini güzel kılan bu hisler. Birlikte üretme hissi. Her anlamda baya unutulmaz bir his. Nicelerine, hep birlikte üretmeye…
Sana karşıdan bakıldığında altından kalkamayacağın bir rol yok gibi geliyor. Bu da izleyiciye geçirdiğin çok profesyonel bir his bence. Hiç korkuların var mı başaramamaya dair?
Olmaz olur mu? Ben her işe başlamadan önce çok gergin oluyorum. Bazen de kafası dalgın. Yani iş dışında bir şeye odaklanamıyorum. Bir karakteri çok iyi oynayamayabilirim, her rol, her iş nokta atışı olmak zorunda değil. Ama benim için en en önemlisi o role kattığın şeyler. Benim işim, bana emanet edilen role bir şey katabilmek aynı zamanda. Üstüne koymak, o karakteri inşaa edebilmek. Bunu yapamazsam üzülürüm ben. Birinin bana iyi oynadın ya da kötü oynadın demesi beni etkilemez. En büyük yargıç benim, merak etmeyin.. İşe dışarıdan bakabilme yeteneğim var. Kendimi gereksiz yere pohpohlamam. Yapamam zaten, dilim varmaz. Ama eğer elimden geleni yapmışsam o zaman kimsenin eleştirisini de dinlemem. Beni tanıyan arkadaşlarım bilir. Bu özelliğim bir lanet gibi… Ama bu sınırda gezmek de garip bir tatmin duygusu veriyor insana. Hep açsın gibi. Yemek yiyorsun tabii ama bir yerin hep aç, hep bir karın guruldaması. Açıklaması zor ama bu meslek bu yüzden benim için çok özel.
Gelelim yepyeni gözden, Star TV’de yayın hayatına başlayan Ömer dizisine. Çok yeni olduğundan heyecanınızı tahmin edebiliyorum. Nasıl kesişti Nisa ile yolun?
Evet, Nisa yeni bir yolculuk. Hala anlamaya çalışıyorum. Benden hem çok uzak hem de anlaması daha zor bir karakter benim için. Ama yavaş yavaş başladım Nisa’yı tanımaya. Hayat insanlar için. Herkesin durumu algılayış biçimi farklı. Ben Nisa’yı da yargılamıyorum. Zor bir durumda ama bu durumun üstesinde çok güçlü bir şekilde gelecek bence. OGM çok çok sevdiğim bir yapım, tekrar beraber çalışmak şahane. Yönetmenimiz, oyun arkadaşlarım, tüm ekip çok çok güzel. Nisa için beni düşünmek, hayal etmek çok zor. Normalde olmaz derler. Ama benden bir Nisa yaptıkları, bunu hayal ettikleri ve bana güvendikleri için çok mutluyum.
Güzel bir hikaye. Başrollerini paylaştığınız, baban rolündeki Barış Falay da beMAN Şubat ayı dergi kapak konuğumuz. O yüzden bu ay ikinizi birlikte ağırlamak bizim için ayrı kıymetli. Nasıl geçiyor setler, yoğun bir tempoda mısınız?
Barış Falay ile birlikte aynı dergiye kapak olmak benim içinde kıymetli. Çok sevdiğim bir oyuncuydu ve şimdi beraber çalışıyoruz. Setteki tüm oyuncu arkadaşlarım için aynı şeyi düşünüyorum. İyi oyunculuklarının yanında hepsi de çok iyi insanlar. Baya huzurlu bir setimiz var. Evet yoğun ama keyfimiz çok yerinde.

Diziye dair biraz ipucu alabilir miyiz senden? İzleyiciyi kısa sürede şaşırtacak olaylar yaşanacak mı?
Ömer, çok tatlı ve dingin bir hikaye. İyi hissettiriyor insana. Bir aşk, bir aile hikayesi. Karakterlerin hayatlarıyla ilgileniyoruz daha çok. Ömer’in seyirciye de iyi geldiğini düşünüyorum.
Dizide 5 çocuğu olan bir kadını canlandırıyorsun. Anne olmaya dair nasıl bir bakış açın var? İstiyor musun çocuk sahibi olmayı?
Evet, beş çocuk. Benim için hayal etmesi bile zorken, oynadığım kişinin beş çocuğu olması… Ben çocukları çok seviyorum, anneliği anlamak için illa ki çocuk sahibi olmama gerek yok o yüzden o hissi başka canlılara duyduğum sevgiden çıkarıyorum. Çocuklarımı oynayan oyunculara bayılıyorum. Hepsine tek tek. O kadar tatlı ve iyi ki hepsi. Bu işimi daha da kolaylaştırıyor tabii. Çocuk sahibi olmayı istiyor muyum sorusuna gelince de, isterim tabii ama şu an çok uzağım o fikre. Bir gün neden olmasın, bakalım.
Günden güne başarılarına yenilerini ekleyen bir oyuncu olarak sosyal medyayı nasıl kullandığını merak ediyoruz. Mesela Merve’nin bir gününü oradan rahatlıkla görebilir miyiz yoksa çok sakin bir hesap yönetimin mi var?
Benim asla bir günümü sosyal medyadan göremezsiniz. Çok uzun yıllardır sosyal medyam var ama aktif değilim. Dikkat edilirse genelde işlerimi koyarım. Telefonumda güzel resimler yakalamayı seviyorum, manzaralar. Onları hikayeme atarım. İzlediğim filmleri, okuduğum kitapları paylaşırım. Yani iş ve sevdiğim alanlarla ilgili bir şeyler koyuyorum o da çok değil. Facebook, Twitter var ama hiç kullanmıyorum. Öylece duruyor. Instagramda da dediğim gibi her an aktif değilim. Sosyal medyayla aram pek iyi değil zaten. İyi gelmiyor bana o alanda vakit geçirmek. İnsanların ne yaptığına bakmak. Merak etmiyorum aslında. Yani sadece kendi bir günümü değil, kimsenin bir gününü görmek istemiyorum orada. Kendimi sürekli her anını paylaşan biri gibi bile hayal edemiyorum. Benlik değil kısacası.O yüzden çok az giriyorum, paylaşıyorum hikaye ya da gönderi, sonra da çıkıyorum.

Çok doğalsın, yengeç burcu olduğundan mıdır bilinmez çok da duygusal biri gibi görünüyorsun. Öyle misin gerçekten? Ve birgün bazı şeylerin seni değiştirebileceğini veya vazgeçirebileceğini düşünüyor musun?
Duygusallık mı? Keşke koç burcu ya da terazi falan olsaydım. Yengeç olmak çok zor! İşin şakası bir yana, duygusal biri olmak yorucu. Bana sadece duygusal diyemeyiz tabii. Ben aynı zamanda melankolik bir insanım da. Fazla empati kurarım, bunlar normal hayatta bazı durumlarda yıpratıcı olabiliyor ama meslek hayatımda işime yarıyor. Ya da ben bu durumu işime yaraması için kullanıyorum. Çok şey için savaştım bugüne kadar. Çok emek veririm, çok şans veririm kendime ve sevdiklerime. Ama bir yerim var. Bence o yer herkeste var. O noktaya geldiğimde her şeyden vazgeçerim. Birini değiştirmek çok zor. Kişi isterse değişir. Değişmem, vazgeçmem o bazı şeylerin ne olduğuna bağlı. Fikirlerim zamanla değişiyor. Bugün evet dediğim şeye, yarın hayır diyebiliyorum. Yaşamaya çalışıyorum işte herkes gibi. Ama artık keskin yargılarım yok, hiçbir şeye dair.
Son olarak dijital bir çağa ayak uydurmaya çalışırken zorlandığın anlarla nasıl başa çıkıyorsun?
Ben dijital çağlık bir insan değilim bence ama alışmak zorundayım. Eskiden değişime baya kapalı bir insandım, şimdi çok daha iyiyim. Ama ben haber bile gazeteden okurum hala. Ya da haber kanallarından. Telefondan dur haber bakayım, kitap dinleyeyim gibi şeyleri hala yapamıyorum. Zorlandığımda bir şeyle başa çıkmaya çalışmıyorum. Genel olarak zorlandığımda başa çıkma yollarım; erken yatmak, daha hafif film ya da diziler izlemek. Anında kafamı boşaltmaya çalışıyorum. Dijital çağ, eski çağ fark etmiyor artık sanırım. Değişime direnmemek lazım ama ben değişimin ta kendisi de olamam.